10 Aralık 2011 Cumartesi

Gitmek Gerekir Bazen...




Sahi yine nerelerdeyim ben?
gidip gelmeler bitmiyor. hayat devam ediyor,
İnsan kimi zaman kendini yiyor bitiriyor, 
az gidiyor uz gidiyor dere tepe düz gidiyor, birde arkasına dönüp bakıyor ki
 ne görsün,
 bir arpa boyu yol gidiyor.
Şu sözü duydum ve hemen not ettim: 
''olduğu kadar, olmadığı kader...''
yeterince net ve açık mı? evet.

Gitmek gerekir bazen, fazla yormadan daha çok bıktırmadan..
Gitmek gerekir bazen, boğazında kalmış sessiz bir çığlıkla...
Ve yine zordur bazen susmak.
Sustum...
Avaz avaz sustum..

22 Eylül 2011 Perşembe

Gözünü kapat dinle.

Bu mudur?
Budur..



When I'm with you baby
  I can close my eyes
  And when I hear you
Maybe I can put my thoughts aside

   *This is the safest way
  Cause you were the boy
  Who couldn't stop dreaming
  And I was just like you
  So why not admit to me
  It's the only way for you*

  You have a word of comfort
  When I'm feeling down
  And I have words of comfort
  When you feel so down
  All you wanted to say was goodbye
  You had to get on with your life
  All you wanted to say was goodbye
  Goodbye

Son zamanlarda hep müzikmi paylaşır oldum ne.

14 Eylül 2011 Çarşamba

Ne güzel bir müzik, tınılar alıp götürüyor insanı

Güzel  tınılar  insanı dinlendirir
uzaklara götürür,
hüzünlendirir,
sevdirir,
sevindirir,
güldürür,
hoş duygular verir...




31 Ağustos 2011 Çarşamba

Fıtrata Ters Olan Şeyler...


Sorun şu ki; fıtratımıza ayrı düşen, fıtratımıza asla uymayan o kadar çok şey yapıyoruz ki şu hayatta tarif edilemez. Bazı yaptığım şeyler ne beni yansıtıyor, nede bana uyuyor.
Karakterime o kadar zıt ki off! Bile bile yapmalı bazı şeyleri.
sonunun iyi olacağını düşüne düşüne, yada ümit ede ede.
zaten bizi ayakta tutan da ümit değilmi?


Karakter farklı, yapılan fiiler farklı, fıtrat ne ister, kader ne yazar.
Sabır, tahammül, ümit, murada erme.
sanırım buraya şu söz çok güzel cuk diye oturur. 
Sabreden derviş muradına ermiş. kısmete razı ol rahat et!...
Bazı şeyler bu kadar açık ve net. evet! :(

25 Ağustos 2011 Perşembe

Bi Dört Nala At süremedik Ya Ona Yanarım!




At sürmek evet. Aslında sadece at binmek değil.
Kılıç kullanmak, ok atmak,.... Şöyle bi dört nala at sürüp, bir yandan ok atıp bir yandan kılıç kullanmak. off.. insanın aklı başından gidiyor. He birde dövüşürler ya hani. Böyle bi tekme savurur adam yüz metre havaya uçar. sonra döne döne sağlı sollu pat küt çaat.
Şu tarihi kore dizilerine sarmıştım bi ara, aman Allahımm. O nası dövüşlerdi yahu! Nasıl bir ok atış şeklidir. Nasıl güzel dövüş sahneleridir???
Sanırım hiç bi zaman kılıç kullanamayacağım :D
Şu aşağıdaki teyze gibi hiç bi zaman ok da atamayacağım

Teyzecim çok güzel ok atıyorsun, attığını vuruyorsun. kıskanıyorum seni. benden söylemesi bak bu yeteneğini geliştir. sadece film setlerinde atmakla kalm.
Bizim genlerimizde var sanırım, bu tür şeyleri yapmak, arzu etmek.
Ve yine sanırım, arkası böyle yeşillik dolu bir yerde kılıç antremanı yapamayacağım :D
Ve galiba kılıç kullanıp, ok atmak bizim hayallerde var olacak olan bir hayalsel ürün. nesne, obje, fragman, senaryo,senarist..
Vayy arkadaş! yaya gel  yaya geel. adam boyunda yay!


Ve son olarak karate, tekvando, judo, artık adı her neyse, uçan tekme falan.
Galiba sanırsam herhalde bunlarıda yapamayacağım. ;)))


2 Temmuz 2011 Cumartesi

Yaşanılması Gerekenler...


Aslında şu çok büyük bir gerçek; yaşanılması gerekenler var hala. biz ne kadar bazı şeyleri istesekte,
çatlasakta,
patlasakta,
o yaşanılması gereken şeyler yaşanılacak ve bitecek.
Kazanılması gereken tecrübeler,
görülmesi gereken kişiler,
duyulması lazım olan sözler,
gidilmesi gerekilen yerler
ve
bazı şeylerin bi şekilde istesekte istemesekte olması, yaşanılması, var olması
gerekiyor. burayı iyi oku: ge-re-ki-yor..!

Böyle olması gerekiyor.
Ve şu sözü çok seviyor, her fırsatta söylüyorum.

''Kısmetine razı ol ki rahat edesin...''


Not: tren yolcuğu çok güzeldir.

 We Can Go Anywhere,Go Anywhere
                          But First It's Your Change To Take My Hand Come With Me...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Buram Buram Tarih Kokuyorsun Bursa! Yeşil Bursa!


Yıllardan 2011, aylardan Mayıs ve günlerden Cuma! 
Acelece karar verilmiş çok acele bir gezi..
Öncelikle şunu anladım ki bir insan ne isterse Rabbim bir şekilde ona ihsan ediyor. Bursa benim çocukluk duamdı. Küçükken radyo tiyotraları dinlerdim çokça. televizyon olmadığı için çocukluğum bir çok çocuğa göre daha şanslı ve nasipli geçti diye düşünüyorum çok şükür. Çokça radyo tiyatrosu dinlerdim. büyük evliya zatların, mübarek evliyaların hayatları dinlerdim. bir kere değil hemde bir kaç kere..
Ve işte 8 yaşlarındaydım sanırsam. Emir Sultan'nın radyo tiyatrosunu dinliyordum. Orada Emir Sultan ''benim kabrime gelip bir fatiha okuyanın vucudu cehennem ateşi görmesin'' diye bir duası vardı.Beni mest etmiş ve o zaman çok dua etmiştim. 
Ve evet! :)) Bursaya gidildi, Emir Sultanın kabrinde bir değil bir kaç fatiha okundu çok çook şükür!

Önce şu aşağıdan başlayalım. bu fotoğraf otobüs çekimi malum. Turla gidilince bağımsız olamıyorsun (ağlama efekti var burda) =)

 İlk olarak 1. Muratın türbesi ziyaret edildi, O kadar maneviyatlı bir hava mevcut ki, gerçekten oraları görmek, yaşamak lazım.
Bu manzara Bursanın genel olarak görünüşüymüş, öyle dediler. :)

 Burasıda ayrı bir açıdan manzaramız oluyor.


Ve işte aşağıdaki Fotoğraf  1. Muratın Türbesi. İnsanın içi kabarıyor adeta!

Ve yine bir başka açıdan Bursa

 Oradan sonra geçtik Süleyaman Çelebi hazretlerinin mezarına.
Üç tane fotoğraf var. 
Lakin şöyle bir durum vardı  orada, müthiş bir hava, bir sakinlik, bir huzur vardı..



Bu gördüğünüz Fatih Sultan Mehmet'in babası, 2. Murat'ın mezarının üstü. Vasiyet etmiş üstü açık kalsın yağmur üstüme yağsın diye.2. Murat'a da ayrı bir sevgimiz var. yani onuda söyliyelim. :)

 Bursaya gidilirde ne yenilir? Tabikide iskendeer! Bu, şehre küstü camisinin sağ tarafında müthiş iskender yapan bir yer var. oradan yedik. giderseniz aklınızda bulunsun. bu aşağıdaki yazıyı önünüze alın ve oranın tam sağına düşen yerde o restoran. Bizim guruptan birisi yarım porsiyon istedi. Bizim servislerle ilgilenen amcada kızarak ben bile bir porsiyon yiyorum yarım porsiyon dediğin nedir kii diyerek bizi kahkahaya boğdu =))
Çok tatlı bir amca,ve Bursa iskenderinin hasını yapıyorlar bence! yani giderseniz oradan yiyin derim muhakkak.



Bir başka Bursa manzarası.
                                                                     
Güzel tarih kokan Bura sokakları.
Ve işte yine çok çok Büyük mübarek zatlardan biri olan Üftade Hazretleri..

Final olarak vuruş noktamız ise Mübarek Emir sultan hazretleri.
Benim yanımda yeri hep ayrı hep güzel...
Rabbime sonsuuz hamdlar, şükürler...
Bu iki fotoğraf ise dönüş yolu olarak otobüs çekimi, Bursanın çıkışına doğru, hatta çıktıktan sonra belkide bilemiyorum :(


Sonuç olarak, yaşamak istediğim şehirlerin başına Bursa eklendi ve liste kaldırıldı...

Eklemediklerim, Orhan gazi, Osman gazi, Yıldırım Bayezid ve oğulları, çekirge sultan ve birde Ulucami var.

Bursa Bursa! Tarih kokan Bursa! Yeşil Bursa! Ne güzelsin sen Bursa!
İstanbul'a da çok yakınsın sen Bursa! =))


10 Mayıs 2011 Salı

İnsanın ne olacağı küçükken belli olabilir.(mi?)



Üç beş yeni foto çektim. 
Ve akabinde uzun süredir yazmak istediğim bir konu vardı. Nihayet onu dile getirmek istiyorum. Ortaokul döneminde sınıfımızda bir kız vardı. Dört yada beş kardeşlerdi. tam hatırlamıyorum. kendisi evin en küçüğüydü. Bunun ablaları abisi ateist, din tanımayan umarsız kişilikli şahıslardı. Ve bu kızda o zamandan aynı onların yolundan giden bir değişik tipdi.Benim hiç bir zaman sorumun olmadı, iyi anlaşırdım. ben herkesle iyi anlaşırım. bir kavgamız  problemimiz olmadı hiç bir zaman. Hatta ben o yaşlarda dilim döndüğünce birşeyler anlatmaya çalışırdım. bir keresinde yurtdışındaki akrabalarının gelirken domuz eti getirdiğinden ve kendisinde ondan yediğinden bahsetmişti. bunu bize anlatırken, başka bir arkadaş '' kızım çok iğrençsiniz onu yemek çok günaah'' demişti. buda ''naapim ben çok açtım yedim'' deyip baya bir gülmüştü. bense sadece bakakaldım. ve çok sinirlenip orayı terk ettim. dakikalarca midem ağzıma gelmiş ve çok hiddetlenmiştim. o zaman araya çok soğukluk girmişti. ve bu kızın geleceğinin hiçte iyi olmayacağı hissi sarmıştı beni. ki biz o zaman 12-13 yaşlarındayız. ve aradan 10 yıl geçti. geçen sene,facem daha vardı o zamanlar, bu kızın face'ine bir göz atmıştım. Ve gerçekten balığın baştan koktuğunu o zaman daha iyi anladım. dini inanç kısmına aynen şöyle yazmış ''kandırmıyorum kendimi''...
 
 
Yazık sana be arkadaşım. 
Gerçekten çook yazık.
Face kullanmıyorum uzuun süredir. acaba kimbilir şimdi ne hallerdesin.
Ve acaba sen şimdi kendini nelerle kandırıyorsun.??
 
 
 Rabbim kimseyi sapıtmasın, kimseyi nefsinin oyuncağı etmesin...



17 Nisan 2011 Pazar

Asker yeşili (rengi) hayatıma hiç giremez. :))




Şimdi bu anlatacağım olay tamamen gerçek olup(virgül) olay kişi ve kurumlar kesinlikle hayal ürünü değildir.İçinde geçenler gerçek hayattaki kişilerden esinlenme değil, bilhassa ta kendileridir...
neyse fazla uzatmayayım. bundan yaklaşık 10-12 sene önce ben yaklaşık 11-12 yaşlarındayken, asker desenli pantolanlar vardı.(gerçi hala varda neyse öyle işte) sınıfımızda birisi almıştı. sonra ben çok sevmiştim. anneme ''anne nooolur bir asker pantalonu alalım anne noolur'' dediğimi hatırlar gibiyim. sevgili, pek sevgili annem ''sakın ha, ben nefret ediyorum, asla almam, ne biçim, o ne öyle asker pantalonu, erkekmisin kızım sen.....'' =)) haha..
annemin asker yeşili rengine karşıda bir alerjisisi var :)) Hiç sevmez kendide der : yeşili severim fakat asker yaşilini hiç sevmem diye :-)
Herneysee. Ondan sonra ben yaklaşık 15 yaşlarında falanım, asker yeşili bir kıyafet alşmıştım. bluzmuydu neydi unuttum geçmiş zaman. annem  görünce ''onu benim yanımda giyme, nerde giyersen giy, yanımda görmiyim... rengi kaçmış gibi.....'' :-D demişti.
Daha bi sürü komik bir olay olmuştu fakat hatrıma gelmiyor. anneme sordum kızım nerden hatırlıyayım diyor :))
Geç. sonra yaklaşık 3 hafta önce bir (sıkı dur yine aynı şey) asker yeşili renginde çanta aldım. çanta bağımlısı falan değilim. cüzdanım telefonum sığsın içine yeter. siyah olsun omzumda dursun. düzgün bişey olsun bana yeter. ve dana kadar büyük olmasın küçük olsun. ne olursa olsun. her neysem işte. asker yeşili alma gafletinde bulunduk :-)
 çarşıdan geldim ''annee bak''. Çantayı sallar vaziyette sırıtarak gösteririm. annem:'' o çantayı takarsan yanımda yürüme'' :-D ve burda kopmalar başlar.
 Sonra bunları tek tek düşündüm.( yada toplu düşündüm.)
Çok güldük ama yaa. Demek ki neymiş. can çıkmadan huy çıkmıyormuş. Ben kendime baktığımda da aynı şeyleri görüyorum. özellikle bazı şeyler yıllar geçtikçe hiç değişmiyor. tarih tekerrür ediyor. bütün bunları annemle konuştum. tekrar güldük. :-D
Bu asker yeşili meselesi sadece bir örnek. bende virşeyi sevmedimmi asla sevemem. hoşlanmadımmı hoşlanamam. Şöyle bir dönüp baktığımızda(nasıl dönersen dön orasıda sana kalmış artık) hayatımızda ne enteresan ne komik huylarımız var.(kendi adıma tabii)

Not: Annemin zevkine asla laf yok. herkes hayrandır onun o eşsiz zevkine. fakat sadece asker yeşilini sevmiyor. ve kızının da o renkte birşeyi giymesini veya takmasını istemiyor. olay bundan ibaret ;-))

İkinci Not(çantanın akıbeti): o da odanın arkasında asılı duruyor. arada bir omuzuma atarım annem olmadığında :-D

Ve son not: yazıyla resim ne alaka derseniz, kel alaka. fakat görsellik azıcık önemli galiba benim için. bir yazı okurken o yazının yanında bir resim olmalı. hoşuma gidiyor böylesi. bu resimde geçen sene yazdan kalma. iki yeğenimle beraber sahilde çekmiştim. onların converse aşklarını fotoğraflamıştım. bi ara tümünü eklerim belki...

Güle güle kullan...

10 Nisan 2011 Pazar

Farklı Olmak


Zamanın akışına kaptırdığımız durmadan koşturduğumuz şu günlerde aklıma esti yine birşeyler ;)
Gerçi aklıma onlarca şey esiyor. kaç gün karar verdim şunu yazayım bunu yazayım diye.
Klavyemin başına geçtim. Eee nerde o aklına gelenler? :P Pöff
Herneyse. Bahar ayındayız. Sahilde (nihayet) yaptığım uzun yürüyüşlerimde istediğim kadar deniz resmi çekebildim hamd olsuun. Bahar alerjim olmadığı için çook şükrediyorum Rabbime. düşünsene bu mevsim bahar alerjisi olanlar için hiç zevkli geçmiyor. sahilde yürürken o kadar güzel çiçek kokuları, bilhassa portakal çiçeği kokuları geliyor ki. seni kendinden geçiriyor adeta. yani az kalıyor uçuyorsun :-))
Bahar çok farklı. evet çok çook farklı. onu yaradana binleer şükürler olsun.

Bizimde çok farklı olduğumuzu biliyormuydun..?
Diğer insanlardan, diğer gençlerden çok çook farklı olduğumuzu biliyormusun?
Bilmiyorsan öğren! :-)

Nerde dört yapraklı gonca? Bulamazsınki. çünki o çok farklı her yerde bulunmaz. 
tıpkı bizim gibi..

Git otur dinlen, kafa dinle, tefekkür et...


Sonuç gidilen yerler, çekilen resimler, koklanılacak çiçekeler... he birde içilen kahveler tabiki ;-)

Hı birde göksel baktagir'den müthiş enstürümantal müzikler var.
Masum aşk, hicaz saz semaisi, ağlama vs. vs...

13 Mart 2011 Pazar

Kapadım Pencerelerimi...


Biliyorum farkındalaşıyoruz. Değişiyoruz her geçen gün.
Bu hayatta insanı (yada beni) en mutlu eden şeylerden biri hayal kurmaktır.
Bazan olur ki çok kuvvetli bir hüzün dalgası gelir çarpar bizi.
Ki bazı zamanlarda bunun çok tersi olur. Çok neşeli dalgalar gelir çarpar bizi.
Hayattan beklentiler yüksek tutulmalı bence. Yüksek tutalım iyi düşünelim hep iyi olsun inşaallah.

Deniz burnumun dibinde. Fakat uğramıyorum kaç zamandır. pencereden bakmakla yetiniyorum.
Ahşap bir eve gitmek istiyorum. böyle pencereleri olsun. ve o ahşap kokusunu duyarak uykuya dalmak istiyorum. Sabah pencerelerimi açtığımda uçsuz bucaksız okyanusu görmek, yada yüksek yüksek yemmyeşil veya bemmbeyaz dağlar görmek isiyoruum. 
İki tarafı uzuun uzuuun ağaçlarla kaplı bir yeşil yolda yürümek istiyuruumm...

Hayalsiz yaşanmaz.
Evet kesinlikle onsuz olmaaz.
Yeşille maviyi istiyorum dostum...

8 Mart 2011 Salı

Antakya, Habib-i Neccar.

Antakya da bulunan en önemli tarihi cami. Ve caminin içinde Habib-i Neccar adlı zatın türbesi var.
Ve ayrıca Anadolu da yapılan ilk camidir.

Şöyle bir alıntıyla devam edelim:
''Kıssaya gore, M.S. 40’lı yıllarda (İsa), havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus)Antakya’ya gönderir. Bu iki elçi Antakya'ya girerken koyunlarını otlatan marangoz Habib-i Neccar ile karşılaşır (neccar, marangoz demektir). Neccar, yatalak oğlunun elçiler tarafından iyileştirilmesi üzerine İsa'nın getirdiği dine iman eder. Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse atarlar. İsa, bunun üzerine Barnabas’ı şehre üçüncü elçi olarak gönderir. Elçilerin tüm çabalarına rağmen halk İsa’nın dinine inanmaz ve onları öldürmeyi planlar. Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek Antakyalılara "Sizden hiçbir ücret talep etmeden Hakk dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun" diye seslenir. İsa'nın elçileri de, Habib-i Neccar da işkence altında şehit olurlar. Bu olay Kur'an’ın Yasin suresinde anlatılmaktadır.'' Kaynak; vikipedi.

Aslında burada yazmadığı çok şey var. Habib Neccar'a çok işkence ederler. Başını gövdesinden ayırırlar. Bir rivayete göre zat başını koltuğunun altına alır ve tam bu caminin önünde düşer. İki tane türbesi var. bir tarafta başı diğer tarafta gövdesi varmış. ben türbeyi çekemedim içeri çok karanlıktı. flaş patlatıp rahatsızlık vermek istemedim insanlara. Sadece camiyle yetinmek zorunda kaldım.


  Bu ahşap kapı, pencereler caminin hemen avlusunda sol tarafta bulunuyordu. O kadar şık bir havası vardı ki. çekmeden duramadım.

23 Şubat 2011 Çarşamba

 
Evet ben eskiden çok sık otobüs yolcuğu yapardım gerçi eskiden dediğim topu topu son bir yıldır o kadar sık bir yere gitmiyorum o yani. Fakat geçenlerde 2 haftanın içinde 4 sefer yolculuk(gidiş dönüş, gidiş dönüş) yapınce gıcık olduğum şeylerin depreşmesine vesile oldu yine. Bir yolculuk sırasında çok aşırı gıcık kapıp fakat her ne hikmetse hep ya arkamda yada önümde oturan kız tipi, sevgilisiyle ağzını eğe eğe konuşan gıcccııık kız tipler.
Allahım bu kadar mı gıcık olur, bu kadar mı basit olur?? Kendilerini böyle küçük düşürünce, basitleşince ne zevk alırlar acep??? Geçen arkamda iki tane genç kız oturuyor. Tanışma faslından sonra söz döndü dolaştı sevgili muhabbetine geldi! Allahııım yarebbiiiim!* Bir tanesi çok bilmiiş (fazla bilmiş) diğerine tavsiyeler veriyor. Bak canım şöyle yap böyle yap yok zırt pırt....... Ben mi bu sırada ne yapıyorum? Ne yapim uyumaya gayret ediyorum.
Ve sonra o bayan çok bilmişin telefonu çaldı. iyice benim koltuk tarafıma eğilip konuşmaya başladı. ''Canııaamm, hayatıııaammm, aşkaaaam.......'' cart curt.....
Yahu sen nesin kızım? En son ''yanımda ki kıza dedikodunu yapıyorum'' dediğini duydum ve karşıda ki muhtemelen (çok zekiyim cevabını tahmin ediyurum:)) ''ne dedikodusu'' yada ''ne konuşuyorsun'' (gibi bişeyler..)
sorması üzerine gıcccıııık bir kik,ikikikik gülmesinden sonra '' benim senden başka konum mu vaaeerr'' dediğini duydum. Sonrası mı? Sonrası yok :)) evet yok. sonrası karanlık seyyahhatun uyuyakalır ;)
*bknz: otobüsü durdurup atlamak istemek.

 Bu konuyu kapatıp fotoğraf konusuna geçiyoruz.
Gördüğüm bir kaç yeri fotoğrafladım. Ve buraya büyük zevkle ekliyorum.

 Hatay da pek bir yere gidemedim. gidebildiğim üç beş yeri elimden geldiğince fotoğraflamaya çalıştım. Ve büyük çoğunu otobüsden çektim. cam çok kirliydiii.
''Şöför amucaaa az sağa sağ çek şu güzel yerlerin zevkini tada tada fotoğraflarını çekeyiiim''
demeyi çoook arzu ettim. eh diyemedik tabikide. =)
Burdan böyle bakmak düşüyor efenim. büyük boy tavsiye ederim ;)


 Ah ah ah! Şu evin güzelliğine! Rabbim güle güle oturmayı nasip eylesin.
Öyle ahenkle duruyor ki o yeşilliklerin arasında biri baksada şu pencereden camdan sarkıp el sallayıp ''hemşeriiim nasılsıııın'' desem dedim yani =))
Sisli dağlar muhteşemdi!


Bu fotoğraf beni çook uzaklara götürüyoo!

Evet biliyorum çooooook güzel ;)) Şimdi buraya kadar herşey güzel. Antakya da  öyle uzun uzun gezmedim. Oranın bir 'uzun çarşı'sı var, sadece oraya bir iş için gittim. ve tabi gitmişken öyle Allah ne verdiyse çektim. aslında çok şahane fotoğraflar çekebilirdim. fakat bunun için bir müddet; yok kadrajı yok ışığı... gibi ayarlar gerekiyor, yanımdakini bıktırmak istemedim. 

Uzun çarşısı gerçekten güzeldir. Gezerken çok eğlenebilirsiniz. Çünkü Antakya halkı yürüyen birer fıkra gibiler. :D

Islak ıslak...


Sepya tonlu bu fotoğrafın üstünde biraz oynama var. Fotoğrafın en arkasında duran bir minare var dikkat ederseniz. Altlarda daha yakından çektim o minareyi.


Tabi buda son derece 'öyle acelece' çekilmiş bir fotoğraf olur.


Hımm işte bu fena değil gibi :))

Daha güzel bir kaçtane fotoğraf daha var. Artık başka zaman eklerim. yoruldum gayrı yeter :P