Aradan 21 yıl geçti. Allah'ta biliyor ya dün gibi hatırlıyorum çoğu şeyi. 8 yaşında ki çocuk ne kadar hatırlayabilir ki? Emin olun çok daha fazlasını hatırlıyorum. Her bir haberi annem ile babamın yarasını omuzlarımda ki Kocaman yükleri hiç unutmadım ki. 28 şubatın beni 8 yaşında Kocaman bir insan olmak zorunda bırakışını.
Annemin 1 yıla yakın bir süre evden dışarı çıkamayışını...
Çok uzun sürer anlatacaklarım. Fakat ben en kısadan anlatmaya çalışacağım.
O sıralar evde sürekli haber açık radyodan. Her akşam bu konular konuşuluyor. Her gün aynı konular. Her gün bir başka haber bir başka kaos bir başka olay. Olaysız gün gece yoktu. O süreçte kendi halinde dinini yaşayan kim var ise nasibini aldı zaten.
Babam esnaf. Abim askere gitmiş. Annem ve ablam tesettürlü oldukları için evden çıkamıyorlar. Mersin'de yaşıyoruz. Burda birşeyi belirtmek isterim. Mersini bilen bilir Mersin çok fazla Kemalistin yaşadığı başörtülere değil sokakta, yürümeyi hayatı nefes almayı çok gören uç noktada yaşayan kemalistlerin şehridir. Ben çok bilirim annem ile yürürken annemin arkasından bas bas bağırdıklarını bela okuduklarını....
Velhasıl o süreç başladı. Babam dükkanda tek başına. Beni bir gün yanına çağırdı "kızım malum ortalık çok kötü bir vaziyette. Annen ve ablan dışarı çıkamıyor. Dükkanın evin faturalarını ben dükkanı kapatıp yatıramıyorum. Tek başıma yetişemiyorum. Sana elektriktik su ve telefon faturası nerede Nasıl yatırılır öğreteceğim yarın beraber gidelim ben yaparken sende gör öğren. Bundan sonra sen yatır bir süre" dedi.
Bende tabi özgüven tavan. " tabi yatırırım baba" dedim babama. Allahtan yerinde duramayan zıpır kanı aşırı aşırı deli akan bir çocuktum. Babam ile gittik her bir fatura nerde yatırılır tek tek öğretti. Ve ondan sonra ki aylar (yaklaşık 1 yıl) ben gittim her ay o uzuuuun fatura kuyruklarına girip arada derede itile kakıla o faturaları yatırdım. bazen sayardım. Önümde 100 kişi olduğunu bilirim. (Eski Türkiye manzarası)
Sonra bir gün babam "kızım bankaya gidip abine para yatırır mısın" diye sordu. Tabi ben kendimden emin "sen tarif et yatırırım ben" dedim. Babam hesap defterini elime verdi güzelce ince ince anlattı. Bankaya gidip "senin annen baban yok mu" diyen bankacıları hatırladıkça gülerim. Hatta bana bankacı oyun yapardı. "Hadi parayı ver sen git" derdi. Tabi babam beni sıkı sıkı tembihlemiş "bak hesap defterini sana verdikten sonra sen parayı ver" ben kızgın olarak bankacıya "hayır babam verme dedi sen defteri ver" bankacı sırıtırdı. Boyumda öyle ufak ki yanıma kadar eğilip parayı alırdı. :)
1 yıl kadar sonra sonra babam elaman aldı dükkana kendisi halletmeye başladı işlerini. Ben küçük bir dev. Büyümüşte küçülmüş bilmiş mi bilmiş bir çocuk.
Sokakta ki çocukların dert edindiği ağlaştığı meseleler beni boğdu çok zaman. Doğru dürüst arkadaşım olmadı. Çünki ciddi olamadım onlar ile. Gerçekten büyümüştüm. Ama farklı büyümüştüm.
Hala ara ara 28 şubat konusu açıldıkça babamın gözleri dolar
"Kızım çok Hakkı'n geçti bize. Hakkı'nı helal et be yavrum. Küçücüktün o kuyruklara girdiğinde o fatura sıralarında" der devam edemez.
Ah be babam. Helal et ne demek. lafı bile olmaz.
Utansınlar bizi o durumları yaşamak zorunda bırakanlar. Yer ile bir olsunlar o dönemde anaları ağlatanlar babaları çaresiz bırakanlar!